Bedenimizin
mülkiyetle ilişkilendirilmesinin tarihi çok eski...Bedenimizin neye
muktedir olduğunu bilmemizin ve bunu engelleme arzusunun tarihi de çok
eski.Dinlerin kuruluş felsefesi ve tarihi, beden hareketlerimizin,
arzunun sınırlanmasının üzerine kurulu.Kapitalizm bu arzu kesintileri ve
bedenin kudretinin sınırlanması tarihi içinde bedeni özneleştirerek
yeniden formatlama girişimi de
aynı zamanda.Kapitalizmde özne, iktidarı taşıyan, onu sermaye olarak-
meta olarak değil,para olarak değil herşeyin kapitalist bir ilişki
biçimi olarak üreten birey olarak tanımlanabilir.Bu halin kapitalizm
biçimleri içerisinde farklılıklar gösterebilmesi de normal.Zaten önemli
olan öznenin normalliği...Bir normallik tanımı, yapıldığı anda bu bütün
ilişki halinin kurucu momenti oluyor haliyle.Normlar üreten özne rejimi,
meşruiyetin de güvencesi, taşıyıcısı elbette. Normal olanı meşru ve
gayrı meşru olark sınıflandırmak böylece mümün de oluyor...Bireylerin
hakları ve sorumlulukları iktidarın parçası dolayısıyla kendisi olma
özgürlüğün sınırlarını da belirliyor.Toplumsal olan bireylerden oluşuyor
ve o bireyler toplumsallıklarıyla üretiliyorlar.Oysa Tarde'ın itirazı
çok vurucu bir yerden konuşuyor.Bireylerin içindeki
toplumlar...Hepimizin içinde toplumlar var ve bu bize toplumlar
oluşturmak yerine tekillikler üretme kudreti veriyor...Toplumlar bize
yaşam biçimlerinin meşruiyetini dayatırken, tekilliklerin çindeki
toplumlar ortaklaşalığın kurucu yaratıcılığına alan açıyor.Böylece
meşruiyet, kapitalizmin bütün iktidar kavramsallığından alınıp yeni bir
anlamla değerleniyor.Meşruiyet tekilliğimizin kurucu yaratıcılığının
eylemi oluyor... Toplumlardan oluşan bireyler,ahlakla,dinle,devletle...biçimlenirken;İçimizdeki
toplumsallığımızın gücü bizim arzumuzun akışkanlığı ve kudretiyle
yıkıcı bir kuruculuğun öznelliği oluyor...Arzu, bütün bu iktidar
ağlarından kaçış planı üreterek, bizi bu maluliyetlerden azad eden bir
ayrılmanın kudreti ve cüreti/neşesi olarak hayatı olumluyor.Hayatı
olumlamak, bizim kudretimizi yok eden ne varsa ona karşı hayatı üretme
eylemidir...Bedeni hapishaneleştiren herşey karşı isyanın yaratıcı
kuruculuğu...
Hayatı üretme biçimi bizi bedenlerimizin bütün
duygulanımıyla kuruyor.Bedenin kendini üretme alanlarının serbestliğine
karşı duran bütün mekanizmalar ahlakı,dini,kimliği bir alet çantası
olarak tutar elinde.Örneğin,Sevişmek bütün dinlerde çocuk yapmanın
dışında yasaklanmıştır,eşçinsellik bu nedenle de afaroz
edilmiş,lanetlenmiştir.cinselliğimizin kimliklendirilmesi,sınıflandırılması
ve görevlerle akamete uğratılmasıyla özne tamamlanmıştır...Bu, ailenin
hem dinsel hem de kapitalist bir üreme merkezi omasını da bize
anlatıyor.Evlilikteki iktidar aygıtlarının denetiminin asli amacı da
böyle birşey aslında, sadece üreyen bir ailenin ahlakının
toplumsallaşması.Kapitalizmin yeni dini Psikanalizin, aileyi yaşatma
gayretinin arkasında da böyle bir erek var...
Kompanyero...