Bu blog Emeğin Yoldaşlığına ; Çokluğun emeğinin arşivlenmesine bir katkı olsun diye, HERKESİN,AMA HİÇKİMSENİN şiarıyla var...İSYAN,KOMÜN,ÖZGÜRLÜK...
DUYGULANIYORUM,ÖYLEYSE VARIM...

Bu Blogda Ara

Spinoza

Spinoza'dan Neşe ve Keder olarak yapılan çeviriye karşı ;Cüret ve dumur kavramlarını öneriyoruz...

Hayat Akıyor...

İsyan Büyütür...

İsyan Büyütür...

13 Ağustos 2009 Perşembe

‘Sorunlu Kürt’lerden Kürt sorununa



Devlet çok uzun yıllar (bu yıllar kelimesi çok kısa bir kelime; ama nasılda uzun sürüyor ve bu devletin üzerimizde tepindiği yıllar çok daha ağır geçiyor…) yaşadığı ulus devlet olmanın temel problemlerinden başka, ulusal aidiyetlerin varlığına dair de ciddi bir kriz yaşadı ve bu krizin bir biçimini su yüzüne çıkartan Kürtlere karşı hep ötekileştirici / yok sayıcı bir tutum aldı.
Devlete göre yapısal (kürt) sorun(u) yoktu, sorun çıkartanlar(Kürtler) vardı ve devlet bu sorunlu Kürtleri bir şekilde ber taraf-itlaf edecekti. Sözünü yemeyen devlet bütün Kürtleri sorunlu gören bir savaş stratejisi izleyerek binlerce insanın öldürüldüğü bir savaşın temel dinamiği oldu. Ölüm kuyuları kazdı, toplu öldürmeler yaptı, insanlara bok yedirdi, hapishanelerde vahşice öldürdü, tecrit etti … ama bir türlü sorunlu kimselerin kökünü kazıyamadı ve bir ara “sanırsam bu mesele kişisel değil başka bir mesele olabilir ‘ kürt realitesi’ var” dedi ama oda ‘havada’ kaldı. Sonrası malum stratejinin devamı ve bugünlere gelindi.
Bugünlerde tamamen uluslarasılığın icabınca, kapitalizmin, sermaye akışı üzerinden işlediği, kendini kurduğu , temel gerçeği mucibince ve bu sermaye akışının sağlam tesisi gereği eski devletlunun bu akışın önünde engel teşkil edip, bir nevi ‘alt emperyalist’ hayeller kurarak ulus aşırı sermayenin Asya’ da küresel kapitalizmin yeni stratejileri karşısında ‘geri’ kaldıkları, hatta hantallıkları ve ufuksuzluklarıyla engel oluşturdukları tespiti ile derdest edilip -Uzak Asya’dan çıkan bir efsanenin Asya nedeniyle de bir tasfiyeye kapak olması;Ergenekon tarihinin ironisi olabilir mi acaba? tasfiye edilmeleri şart olmuştu…
Bugün için AKP ve Gülen kimliğinde yeni bir şekillenişe girilmesi , artık sorunu yeniden tanımlayıp çözmeyi zorunlu hale getirdi.
“Evet, sorun kürt sorunudur ve devletimiz bunu demokratik yollardan çözecektir…”
Yalnız burada da bir başka eski problem hala problem olmaya devam etmektedir. PKK problemi .”PKK demokratik çözümün içinde asla yer almamalıdır bunun için olabildiğince çoğunluğu derdest edilmelidir, kalanlar da gözümüzden ırak tutulmalıdır” üzerine kurulu proje; devleti “sorunlu Kürtler yok ama sorunun özü PKK sorunudur” önermesine ve oradan da toplumsallığın dışında bir kürt sorunu tanımına ve bu tanıma uygun bir projeyle sorunun halline bakmaya itmektedir.
“Kürt sorunu” olarak dillendirilen konu tamamen toplumsal bir konu olmasına rağmen, bir iktidar sorununa, dolayısıyla ‘depolitize’ bir soruna (devlet kavramına çarpan her sorun depolitiğe çarpar), kendi toplumsallığından soyutlanıp, elitlerin elindeki bir iktidara dönüştürülmesi– ki bu tarz bir politika iktidardan bağımsız düşünülemez- sorunun hala kavranamadığına, bütün liberal umutların altının boşluğuna işarettir…
“ Kürt sorunu depolitize bir sorundur;

Toplumsal bir soruna dönüşmesine engel olan bütün iktidar aygıtları bu sorunu depolitize bir sorun olarak tutup, toplumsallığından çıkarmaya gayret göstermektedirler. PKK de devlette bu konuda aynı yolun yolcusudurlar.
Sorun toplumsaldır ama devlet bunu itiraf etmeyerek Kürtlerin kendi toplumsallıklarının kuruculuğundaki isyanı görünmez kılmak istemektedir. F tipi hücreler sadece duvarların ardında değil, bunu belirtmekten bile hicap ederim.
PKK de sorunu depolitik bir sorun olarak görmektedir ve onunki devlet indinde kabul görmek ve kendine iktidar arenasında bir yer bulma “politikliği”dir. Toplumsallığın kurucu isyanını yok saymayı ve bertaraf etmeyi (tarihi böyle bir tarihin de tarihidir) kendi varlığının sağlaması ve gereği olarak görmektedir.
"Depolitizasyona karşı, toplumsallığın kurucu isyanı…
Depolitizasyonu; bütün yaşam kurma alanlarından toplumsalın çekilip alınarak, onların dışında onları temsilen eskinin halk için halka rağmen önermesine uygun da düşen, politikanın ancak elitlerin bildiği ve yapabileceği bir araç olarak kullanılması olarak tanımlarsak, yüzü devlet kurmaya dönük bu tarz bir politikliğin, bütün irili ufaklı devlet(çik)ler için evla olduğunu söylemek abes olmaz sanırım.
Oysa toplumsalın kurucu politikliği üzerinden konuşan hareket , ne devlet üzerinden kurar denklemi ne de talepler üzerinden. Zapatistaların o ünlü yürüyoruz sözünü konuşturan, devleti ve temsili siyasetin bütün argümanlarını gereksizleştiren, değersizleştiren bir politikliktir.
Kürt hareketinin hala bir mesele üzerinden konuşuluyor oluşunun altında yatan depolitizasyon, Foucaultun dediği’ savaş politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir’ sözünün de doğrulanmasıdır. Bugün, Kürt meselesinin halline yönelik atılan bütün devletsel adımlar bundan başka bir anlam ifade etmemektedir…
Oysa toplumsalın kurucu politikliği, ne temsiliyet tanır ne devlet kurma üzerinden yürür . İsyan kardeşliği üzerinden konuşan, dünyanın her karışının toplumsallığımızın kuruculuğunun alanı olduğu bilgisini bize haykıran Biz dünyanın yerlileriyiz sözünün de gerçekleşmesinin yürüyüşüdür…