Bu blog Emeğin Yoldaşlığına ; Çokluğun emeğinin arşivlenmesine bir katkı olsun diye, HERKESİN,AMA HİÇKİMSENİN şiarıyla var...İSYAN,KOMÜN,ÖZGÜRLÜK...
DUYGULANIYORUM,ÖYLEYSE VARIM...

Bu Blogda Ara

Spinoza

Spinoza'dan Neşe ve Keder olarak yapılan çeviriye karşı ;Cüret ve dumur kavramlarını öneriyoruz...

Hayat Akıyor...

İsyan Büyütür...

İsyan Büyütür...

29 Ekim 2010 Cuma

Vicdani retçi Süver 'Sibirya hücresine' atıldı

ZEYNEP KURAY -ANF 15:38 / 27 Ekim 2010
İSTANBUL - Buca Cezaevi'nde 22 Ekim’de açlık grevine başlayan vicdani retçi İnan Süver, cezaevi müdürünün, 'Atın bu vatan hainini 17'ye’ talimatıyla ‘Sibirya’ adı verilen koşulların çok ağır olduğu hücreye kapatıldı.

Konuyu mektupla yakınlarına bildiren İnan Süver, ‘Sibirya hücrelerinde’ fareler olduğunu, kendisine su, şeker ve sigara verilmediğini, bu nedenlerden ötürü psikolojisinin kötü olduğunu belirtti.

İnan Süver, Kürt halkının uzattığı barış eline her seferinde askeri operasyonlarla cevap veren devlete, “Ben kardeşkanı dökmeyeceğim. Yarattığınız kirli savaşa alet olmayacağım” diyerek, vicdani retçi olmaya karar verdi ve askerden firar etti.

Ardından vicdani reddini açıklayan İnan Süver, 5 Ağustos’ta evine yapılan bir baskında tutuklandı. Bu tercihi yüzünden defalarca kışlalarda ve askeri cezaevlerinde işkencelere maruz kalan İnan Süver, önce İstanbul Kasımpaşa askeri cezaevine gönderildi, oradan da Buca Sivil Cezaevi’ne sevk edildi. Ancak askerlikte başlayan şiddet ve baskı cezaevlerinde de peşini bırakmadı.

‘GARDİYANLAR İŞKENCE YAPIYOR’

Cezaevinde tutuklulara yapılan insanlık dışı muameleleri ve işkenceleri protesto etmek için 22 Ekim’de açlık grevine başlayan Süver, yakınlarına yolladığı mektubunda yaşananları anlattı. Bulunduğu cezaevinde 15’inci koğuş denilen yerin 2 metre genişliğinde, 3,5 metre uzunluğunda 10 hücreden oluştuğunu belirten Süver, 10’uncu hücrede Mehmet adlı ODTÜ mezunu birinin, 9’uncu hücrede ise kendisinin kaldığını ifade ederek, mektubunda şunları dile getiriyor:

“Mehmet’in yalnızca sesini duyabiliyorum. Suçunu bilmiyorum. Sürekli bağırıp tepiniyor. Akli dengesi yerinde değil. Elbiselerini ve verilen battaniyeyi yırtıp, duvarları yumrukluyor. Dün sabah saat 4’te beni uyandırdı. Gece yarısına kadar bağırıp durmuştu. Bazen de acayip şarkılar söylüyor. Bazen ‘üşüyorum’ diye inliyor. Bazen de ağlıyor. Mehmet sürekli olarak etrafa pisliyor. Ancak gardiyanlar gelip acımasızca vurduklarında içim eziliyor. Üzülüyorum. Buradaki gardiyanların bazıları iki ayaklı hayvan gibi. İlk gece battaniye, yastık ve çarşaf vermediler. Bir tek üzeri önceden kanlanmış bir sünger döşek verdiler. Eşimin bana getirdiği yeni, giymeye kıyamadığım elbiselerimi üşüdüğümden neredeyse ise tümünü giyip bu kanlı döşekte uzanmak zorunda kaldım. Sigara ve su da vermiyorlardı. Suyu çeşmeden avucumla içtim.”

‘BENİ KURTARIN’

Açlık grevinin altıncı gününde Buca Cezaevi Müdürü tarafından odaya çağrıldığını belirten İnan Süver, yaşadıklarını şu şekilde anlattı:

“Gittim, daha ağzımı açmadan, ‘vatan haini misin ulan, atın bu vatan hainini 17'ye' diyerek, bağırdı. Gardiyanlar beni kollumdan tutup ‘Sibirya’ ismi verilen hücre ye kadar sürükleyip götürdüler. Burası daha beter. Kedi büyüklüğünde, kaçmayan farelerle dolu. Oldum olası fareden çok korkar, tiksinirim. Kaldığım hücrenin kapısı demir parmaklıklı, yani her an uykuda farelerin saldırısına uğrayabilirim. Yine su, şeker ve sigara verilmiyor. Kaç gündür yazdığım tüm mektuplarımı bu sabah almışlar çantamdan. Bu mektubu şimdi acele yazdım. Aklım durmuş gibi. Kafam çalışmıyor artık. İki satır bir şey yazamıyor, konuşurken cümlenin sonunu getiremiyorum. Ha burada çok üşüyorum. Yani açıkçası çok zorlanıyorum. Birileri beni kurtarsın buradan. Bu yerden de alındım. Şimdi üst kattayım ve yazmaya devam ediyorum. Burası biraz iyi ama yatak leş gibi. Bu arada bu koğuş ve hücre değişikliklerinde yarısı başka yerlerde kaldı. Ana koridorun camları kırık. Kaldığım hücre demir parmaklıklı. Bu kattaki hücrelerin tamamı boş. Yani bir tek ben varım. Yardım edin.”