Bu blog Emeğin Yoldaşlığına ; Çokluğun emeğinin arşivlenmesine bir katkı olsun diye, HERKESİN,AMA HİÇKİMSENİN şiarıyla var...İSYAN,KOMÜN,ÖZGÜRLÜK...
DUYGULANIYORUM,ÖYLEYSE VARIM...

Bu Blogda Ara

Spinoza

Spinoza'dan Neşe ve Keder olarak yapılan çeviriye karşı ;Cüret ve dumur kavramlarını öneriyoruz...

Hayat Akıyor...

İsyan Büyütür...

İsyan Büyütür...

7 Kasım 2013 Perşembe

Arzu, bir kaçış planıdır...

Bedenimizin mülkiyetle ilişkilendirilmesinin tarihi çok eski...Bedenimizin neye muktedir olduğunu bilmemizin ve bunu engelleme arzusunun tarihi de çok eski.Dinlerin kuruluş felsefesi ve tarihi, beden hareketlerimizin, arzunun sınırlanmasının üzerine kurulu.Kapitalizm bu arzu kesintileri ve bedenin kudretinin sınırlanması tarihi içinde bedeni özneleştirerek yeniden formatlama girişimi de aynı zamanda.Kapitalizmde özne, iktidarı taşıyan, onu sermaye olarak- meta olarak değil,para olarak değil herşeyin kapitalist bir ilişki biçimi olarak üreten birey olarak tanımlanabilir.Bu halin kapitalizm biçimleri içerisinde farklılıklar gösterebilmesi de normal.Zaten önemli olan öznenin normalliği...Bir normallik tanımı, yapıldığı anda bu bütün ilişki halinin kurucu momenti oluyor haliyle.Normlar üreten özne rejimi, meşruiyetin de güvencesi, taşıyıcısı elbette. Normal olanı meşru ve gayrı meşru olark sınıflandırmak böylece mümün de oluyor...Bireylerin hakları ve sorumlulukları iktidarın parçası dolayısıyla kendisi olma özgürlüğün sınırlarını da belirliyor.Toplumsal olan bireylerden oluşuyor ve o bireyler toplumsallıklarıyla üretiliyorlar.Oysa Tarde'ın itirazı çok vurucu bir yerden konuşuyor.Bireylerin içindeki toplumlar...Hepimizin içinde toplumlar var ve bu bize toplumlar oluşturmak yerine tekillikler üretme kudreti veriyor...Toplumlar bize yaşam biçimlerinin meşruiyetini dayatırken, tekilliklerin çindeki toplumlar ortaklaşalığın kurucu yaratıcılığına alan açıyor.Böylece meşruiyet, kapitalizmin bütün iktidar kavramsallığından alınıp yeni bir anlamla değerleniyor.Meşruiyet tekilliğimizin kurucu yaratıcılığının eylemi oluyor... Toplumlardan oluşan bireyler,ahlakla,dinle,devletle...biçimlenirken;İçimizdeki toplumsallığımızın gücü bizim arzumuzun akışkanlığı ve kudretiyle yıkıcı bir kuruculuğun öznelliği oluyor...Arzu, bütün bu iktidar ağlarından kaçış planı üreterek, bizi bu maluliyetlerden azad eden bir ayrılmanın kudreti ve cüreti/neşesi olarak hayatı olumluyor.Hayatı olumlamak, bizim kudretimizi yok eden ne varsa ona karşı hayatı üretme eylemidir...Bedeni hapishaneleştiren herşey karşı isyanın yaratıcı kuruculuğu...
Hayatı üretme biçimi bizi bedenlerimizin bütün duygulanımıyla kuruyor.Bedenin kendini üretme alanlarının serbestliğine karşı duran bütün mekanizmalar ahlakı,dini,kimliği bir alet çantası olarak tutar elinde.Örneğin,Sevişmek bütün dinlerde çocuk yapmanın dışında yasaklanmıştır,eşçinsellik bu nedenle de afaroz edilmiş,lanetlenmiştir.cinselliğimizin kimliklendirilmesi,sınıflandırılması ve görevlerle akamete uğratılmasıyla özne tamamlanmıştır...Bu, ailenin hem dinsel hem de kapitalist bir üreme merkezi omasını da bize anlatıyor.Evlilikteki iktidar aygıtlarının denetiminin asli amacı da böyle birşey aslında, sadece üreyen bir ailenin ahlakının toplumsallaşması.Kapitalizmin yeni dini Psikanalizin, aileyi yaşatma gayretinin arkasında da böyle bir erek var...
Kompanyero...