Gezi
isyanı/eylemi bir kesim için (devletin inşarantçı-muhafazakar kimlik
inşa etme,ulusalcıların arkaik,katı modernist kimliklerinden getto yaratma;partilerin kendine
malederek ) kimlik inşaası uğraşlarıyla;kimliğin yıkımını, eylemlerinin
kuruculuğuyla varedenler arasındaki antagonizmayı da açığa çıkardığını
düşünüyorum.Kavramsal olarak kimliğin diyalektiği;kendini çerçeveleyen
bir birliğin,kendi varlığını kadir-i mutlak olarak anlamlandırması ve
ufkunun sınırlarını kimliğinin varlığı üzerinden belirleyerek farkı
çelişki içinde boğmasıdır bir bakıma...Ücretli emek ve sermaye
arasındaki ilişki/çelişki gibi düşünebileceğimiz bu durumun iktidar
kurma üzerinden kendini kuran bir politikliğe sahip olduğunu ve
biopolitik bir yapı kurduğunu söyleyebiliriz...Kapitalizm kimlik üretir
çünkü sermaye ilişkidir,şimdiki zaman içinde kimlik
sermayedir...Kimliğin yıkımı olarak tekillik ise iletişimsel bir
ortaklığın kuruculuğunda kendi ontolojisini
yaratır...Biz içinde yokluğu değil,kendi varlığı üzerinden çokluğu
kurar...Kurucu bir yıkıcılığın üzerinden bir hayat
olumlamasıdır.Çokluğun biraradalığı,yoldaşlığı yeniden
tanımlar;Yoldaşlığı, bir paye, bürokratik bir görev olarak tanımlayan,
devrimciliği hiyerarşik, askeri bir makinenin emir eri haline getiren,
insanı araçsallaştıran, ama daha önemlisi emeği sınıflaştırarak,
komünizmi “devletleştiren” zihniyetin gölgesinde kalan yoldaşlık
kavramının yeniden komünalizmin içkin kuruculuğundaki değerliliğine
kavuşmasının zamanındayız.Emeğin yoldaşlığı zamanında... Emeğin
Yoldaşlığını,İsyanın Yoldaşlığıyla taçlandıran direniş, kimlikleşerek
çerçevelenmeyi yıkmış,Kimliğin bütün sınırlarını altüst etmiş ve
biraradalığı,ortaklaşalığı tekilliklerimizin değerliliğiyle çokluk
olarak yaratmıştır...Çokluk bütün olumsuzluklara karşı,hayatın
olumlanmasının Manifestosunu yazmıştır...Bu Manifesto, Dünyanın
Yerlilerinin kurucu isyanının manifestosudur...Başkasını anlattığı
hikayeyi dinlemek,yaşantılamak yerine,Neşeyle,Kendi hikayesini şimdinin
içinde yaşamaya başlamıştır...